
Delidolu bir telaş içinde, ipini koparmış kurbanlık boğalar gibi dolaşıyoruz.
Nereye yetişiyoruz?
Kim kovalıyor?
Kimin peşinden koşuyoruz?
Kimden kaçıyoruz?
Biz mi bir şeyleri yakalayacağız, bizi mi birileri yakalayacak?
Şimdiye kadar koştuk ta, neredeyiz?
Bu koşturmaca nereye kadar sürecek?
…..
Diyelim ki, Mc Donalds’ta Big Mac yemeyi çok seviyorsunuz, ya da Sultanahmet köftecisinde köfte siparişi verdiniz veya anneniz şöyle bol pastırmalı kuru fasulye pişirdi, siz de afiyetle yediniz..
Sonuç olarak yine diyelim ki en sevdiğiniz yemeği, en sevdiğiniz ortamda yiyorsunuz..
Peki, yediklerinizin son lokmasının ardından, Mc Donalds ‘ta kolayı, Sultanahmet Köftecisi’nde ayranı, evde suyu niye içtiniz? Kuru kuru gitmesin diye mi?
Peki nerede kaldı, hamburgerin sosunun, köftenin baharatının veya kuru fasulyenin pastırmasının tadı?
Üstüne bir şey içecekseniz ve o muhteşem lezzeti ağzınızdan silecekseniz, ne gerek vardı bu kadar emeğe, paraya ve zamana… Karnınız açtı, doyurdunuz.. Peki neden hamburger, köfte ya da kuru fasulyeyi diğer yiyecek ve yemeklerden daha çok seviyorsunuz. Ağzınızdan 5 saniyede geçerken bıraktığı hoş bir lezzet uğruna, bu kadar bedele katlanılır mı?
……….
Bir de düşünün, adam saatlerce sakız çiğniyor.. Böyle bir vurdumduymazlık olabilir mi? Hadi diyelim ki, şekerli veya aromalı.. ilk 15 saniyeden sonra o da kalmıyor. Başlıyorsunuz çenenizi oynatmaya. 1, 3, 5 dakika , yarım saat.
Ne yapıyorsunuz? ’’ Sakız çiğniyorum.’’
…………
Sigara tiryakisisiniz…
Bir dumanı içinize çekip, sonra üflüyorsunuz. Bir de anlam katmaya bayılırız.. ’Canım çok sıkkın’ , ‘Yemekten sonra kahveyle iyi gider’, ‘Hadi şerefe… yak bi cigara’, ‘Moralim bozuk’, ‘Bu az nikotinli, çok hafif’ vs..vs..vs…
Ne diyelim ki şimdi… Zararlı , gereksiz, anlamsız, aptalca ve pis kokulu… Üstelik hepimiz biliyoruz.
………..
Peki araba sevdamıza ne demeli… Cebinde 2.000 lirası olanımız araba almaya koşuyor. Maksat ayağım yerden kesilsin . 3 ay sonra kurtlar kemirmeye başlıyor..
Arabayı yenile… Arabayı yenile… Arabayı yenile…
Sorun ne biliyor musunuz… Arabanın alınmasında değil. Önce araba sahibi olma, sonra hep daha iyisine sahip olma güdüsünde. Hayatın her fiziksel sunumuna, hep daha fazlasıyla sahip olabilme saldırısı içinde bulunma hastalığı….
Peki çözüm ne?
Bu yazıya uysak önce aç kaldık, sonra geviş getiremedik, üstüne üstelik bir de tüttüremedik.. Hatta arabamız bile yok..
Su içip yatalım mı?
…..
Sadece hırslarınızı, iradenizi ve hayattan beklentilerinizi sorgulayın..
Siz bir ‘bilinç’ siniz. Bedeniniz sadece bir araç. Elbette araca iyi bakın. Onu koruyun, gerekli bakımlarını yapın. Hep düzenli ve bakımlı olmasına özen gösterin. Bedeniniz hastalandığında kararlarınızın nasıl yön değiştirdiğini iyi bilirsiniz.
Hiç ’Bugün hamburger yiyemeyen 3 kişi, kuru fasulye yiyemeyen 5 kişi, arabası olmayan, üstelik sakızda çiğneyemeyen 10 kişi öldü.’ diye bir haber duyabileceğinizi düşünebiliyor musunuz.
Şimdi başlıktaki isimden başlayıp yargılayacaksınız bu yazıyı, doğal olanı da bu. Ama bu yazıyı yargılarken biraz bilincinizi sorgulama zahmetine girin. Bu yazının içeriği bizlere atasözleri, şarkılar, türküler, şiirler, hikayeler, romanlar, resimler, heykellerle yüzlerce defa anlatıldı. Peki bu yazıları doğru buluyorsanız, elinizdeki sigaranın dumanı neden hala tütüyor?
Ama hala Matrix ile Padişah’ın nerede buluşacağını merak ediyorsanız, elbette bir gün bir yerlerde buluşacaklar…Nerede mi? Aynaya bakın ve sorun; Benden Kaç Matrix, kaç Padişah çıkar diye…
Rüştü ARSEVEN